Subscribe Us

header ads

25 | Şaman'ın Hayat Yolculuğu

Şamanın hayat ağacı yolculuğu
Orta Asya’da kutsal sayılan ve bugün camiler dahil bir çok mimari eserde motif olarak görülen hayat ağacına tırmanan kamın kendinden geçişi, semah dönerken başka bir dünyaya dalan Alevileri anımsatır.
Daha önce verdiğimiz örneklere ek olarak, Anadolu Aleviliği ile Orta Asya Türk kültürü arasında ocak-eşik, kutsal gök, su, dağ, tahta kılıç, tavşan etinin yenmemesi, ve elbette, kadının, daha önce ayrıntısıyla değindiğimiz sosyal statüsü gibi başka benzerlikler de var.<img title="Daha fazla…" 
Anadolu’da hala yaşatılan evin ocağın girişine eşik koyma adeti, Orta Asya’da kutsallaştırılmıştır. Eşiğe saygısızlığın Şamanizm’deki karşılığı, en ağır biçimde cezalandırılmaktır. Bu saygı Aleviler’de  “eşiğe niyaz”la gösterilir.
Yine daha önce de bahsettiğimiz asa gibi tahta kılıç da hem velilere, hem de şamanizmde kamlara mal edilen önemli simgeler arasındadır.
Yer, su, hava kültleri
Türk mitolojisinde tanrıların, koruyucu ruhların sınıflandırılmasında temel teşkil eden yer, su ve hava kültleri, Alevilik inancında da mevcuttur.
Örneğin Hz. Muhammed’i güneş, Hz. Ali’yi ay, Hz. Fatma’yı zühre yıldızı ile özdeşleştiren Aleviler için gök kutsaldır. Bunun şamanizmdeki kökleri; güneş-ana, ay-baba inancıdır.
Şaman ayinleri için nehir kıyılarının da kullanıldığı Orta Asya’da  “suyu kirletmek” günah sayılır. Aynı biçimde Aleviler de suya tükürmezler; kirletmezler. Tunceli’de su kenarında yapılan ant törenleri ve Alevilerin subaşı toplantıları bu yanıyla şaman ayinlerini hatırlatır.
İslamiyet öncesi dönemde, kutsal dağların dünyanın eksenini oluşturduğuna inanılırdı. Göğe yakınlıklarından dolayı kutsal kabul edilen bu dağlar tanrıyla özdeşleştirildikleri gibi, ibadet alanı olarak da kullanıldı. Orta Asya’daki Ötüken gibi, Anadolu’da da Toroslar bu anlamda kutsal sayılan yerler arasındadır ve Türkmenler göç sırasında buraya kurban keserler. Dağa kurban kesme geleneği Hunlar’da da görülmüştür.
Tavşan eti yenmiyor
Hamile kadına kötü ruhların musallat olabileceği inancı da yine hem şamanizmde hem de Anadolu kültüründe yaygın biçimde benimsenmiştir. Şamanizmde tanrıça Umay’la özdeşleştirilen bu olay albastı adıyla anılır ve lohusanın belli bir süre korumaya alınmasını gerektirir. “40 uçurmak” geleneği de bunun devamıdır.
Anadolu Türkmen kültürünün ilham kaynağının Orta Asya olduğunu gösteren işaretlerden biri de tavşan etinin yenmiyor oluşudur. Şaman’ın Tanrılar alemine yolculuğu sırasında göğün altıncı katında karşısına çıkan tavşanın onu yolundan alıkoymaya çalıştığı varsayıldığı için bu hayvanı uğursuz sayan Orta Asya Türkleri gibi, Anadolu’daki Alevi Türkmenler de tavşan etini yemezler.
Göğe çıkış töreni
Yaşar Çoruhlu, Türk Mitolojisinin Ana Hatları’nda, Altay şamanının göğe çıkışını Rus kaynaklarına dayandırarak şöyle anlatır:
“İlk akşam tören yemeği yerine bir yurt(çadır) kurulur. Yurdun orta direği kayın ağacındandır ve gövdesine dokuz basamak oyulmuştur. Kayının üst kısmı yurdun ocak deliğinden dışarı çıkar. Yurdun çevresinde kayın dallarından bir çit vardır. Kurbanlık ”baş tutan“ denilen kişiye tutması için teslim edilir. Şaman gövdelerinden ruhları çıkarmak amacıyla kurban ve baş tutana doğru kayın dalını sallar. Şaman, davulu aracılığıyla yardımcı ruhlarını topladıktan sonra, çadırdan çıkar ve hazırlanan kaz şekli üzerine oturarak ilahiler söyler ve atın ruhunun peşinden göğe çıkmaya başlar. Atın ruhunu yardımcılarıyla birlikte yakalar. Atı kutsadıktan sonra kanını akıtmaksızın öldürür. Atın eti törende yenir ve derisi bir sırığın ucuna asılır.
Kurbanın sunulması
Törenin ertesi akşam gerçekleşen ikinci kısmında, şaman ateşin yanmakta olduğu yurdun içinde, ruhlara ve Kayra Han’a atın etinden sunar ve kabul etmesi için ilahiler söyler. Ateşe ve yardımcı ruhlara et sunar.
Ev sahibinin sungusu olarak bir ipe asılmış dokuz giysiyi ilahiler eşliğinde tütsüleyerek Ülgen’e sunar. Kam, şaman giysisini giydikten sonra, yardımcı ruhları çağırır ve göğün kuşu Merküt’e seslenir. Cezb haline geçtiğinde kayının gövdesindeki çentikleri kullanarak göğe yükselmeye başlar. Bunu hareketleriyle de belli eder. Her bir basamak göğün bir katını temsil eder. Şaman yanında atın başını tutan kişinin ruhunu da götürür. Üçüncü katı geçince mevcut yardımcı ruh yorulduğu için şaman, kazı çağırır. Bu arada bir mola verir. Böylece yolculuk şamanın gücüne göre 9-12. katlara kadar devam eder. Ulaşabildiği son katta Ülgen’e seslenir. Sonra kurbanın kabul edilip edilmediğini ve başka şeyleri öğrenir. Geri döndüğünde şaman yere yığılır ve kendinden geçer. Uyandığında uzun bir yolculuktan dönmüş bir kişi gibi töreni izleyenleri selamlar.”
Aynı yolun yolcuları
Şamanın diğer yolu da yerin altına gider ki buradaki tehlikeler kendisini epey yorar ve oyalar.
Şaman, her iki yolculuğunda da, sonuçları ayine katılanlarla paylaşır.
Çoruhlu’nun Wilhelm Radloff’tan aktardığı ev temizleme ve şifa ayinlerinde de en çok dikkati çeken, ilahilerin yolculuk ilerledikçe giderek şiddetlenmesi ve kamın vecd halidir. Bu ’kendinden geçme’ haline cemlerde de rastlamak mümkün.
Daha önce benzerliğine dikkat çektiğimiz dolu/saçı, dede/kam gibi benzerliklerin dışında “Maddi dünyadan uzaklaşıp, maneviyata, Tanrı’ya yaklaşmak” üzere yapılan semahın da, şamanınkine benzer bir çeşit “yolculuk”olduğuna şüphe yoktur. Her ikisinin sonunda da ulaşılan bir “sır” vardır.
Anadolu Alevilerinin ağacı kutsal saymalarının kökeninde, kamın göğe merdiven yaptığı hayat ağacı aranabilir.
Kar fırtınası gibi
Çinli şairlerin Göktürk kızlarının raksını tarif etmek için kullandığı aşağıdaki ifadelerin gözümüzün önüne getirdiği görüntünün, Alevi cemlerinin olmazsa olmazı semah olduğuna hiç şüphe olmasa gerektir:
“Döne döne raks eden yabancı kızlar! Döne döne raks eden yabancı kızlar! Gönlünüz sanki bir saz, elleriniz sanki birer dümbelek. Sazlar ve dümbelekler çalınca, kollarınızı açtınız, döne döne durmadan dönerek, kar fırtınası gibi, tek ayak üstünde sola ve sağa, hiç durmadan bin kere döndünüz, on bin kere döndünüz…”
Bir ibadet biçimi olarak ‘cem’in ana hatları
Kaynağının Hz. Muhammed’in Miraç’tan dönüşte uğradığı dergahtaki topluluğun birlikte yaptığı “Kırklar semahı” olduğu düşünülen cem ayini “Bizim küçüğümüz, büyüğümüz yoktur. Küçüğümüz de uludur, büyüğümüz de uludur. Birimiz kırkımız, kırkımız birimizdir” anlayışıyla kadın, erkek ve çocukların birlikteliğiyle yapılır.
Tören sırasındaki bütün hizmetler 12 imam adına yapıldığı için, insanı kamil sayılan mürşit,  yardımcısı olan rehber, düzenden sorumlu gözcü, aydınlanmadan sorumlu çerağcı, bağlama çalıp nefesleri okuyan zakir, temizlikten sorumlu süpürgeci, güvenlikle ilgili bekçi, kurbancı/lokmacı, doluyu sunan saka, semahta görevli pervaneci, haberleşmeden sorumlu peyikçi ve yer gösteren meydancı olmak üzere cemin 12 hizmet makamı vardır. Bu makamların sahipleri Hacı Bektaş Veli, Balım Sultan, Kaygusuz Sultan, Halil İbrahim, Abdal Musa gibi Alevi büyükleri adına konulmuş 12 posta oturur.
Cemde bulunanlara, toprağa ve dedeye  niyazla başlayan törende dededen dua alınır. Getirilen ve cem sonunda ülüştürülecek lokmalar toplanır.
Küskün, dargın ve suçluların, üzerinde kul hakkı olanların alınmadığı bu törende, “dar”da kurulan divanda herkesin huzurunda bir çeşit yargılama yapılır. Cemler bu anlamda Alevi toplumunda sosyal yaşamını düzenleyici işleve de sahiptir. Ek olarak yılda bir kere yapılan görgü ceminde kişi gönüllü olarak “kendini dara çekebilir” yani yargılayabilir.
Dedenin “edep erkan” dileyerek cemi başlattığı dua şöyledir: “Bu post, Şahı Merdan Ali postudur. Bu post, üçlerin, beşlerin, 12 İmamlar’ın Kırkların postudur. Bu post Hünkar HacıBektaş Veli’nin postudur. Bu posta oturmak için, bu demi sürmek için, sırrı hakikate varmalı, Dört kapı Kırk makamı bilmeli, vahdet-i vücuda ermeli… Ele, dile, bele sahip olmalı. Her türlü kötülüğü, kini, kibri ve düşmanlığı gönülden uzak tutmalı. Ya Allah, Ya Muhammed, Ya Ali! Üçler, Beşler, Yediler, On İkiler, On Dört Masumlar, On Yedi Kemerbestler, Kırklar, Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli yardımcımız, bekçimiz ve gözcümüz ola… Cemimiz bizi birleştirici ola, dil bizden, uymak canlardan, yardım Allah’tan, nefes Pir’den hizmet bizden ola… Gerçeğe hû diyelim hû…”
Herkes birbirini görecek biçimde oturur. Kırgınlıklar, şikayetlerin konuşulmasından sonra, zakirlerin bağlama eşliğinde saatler süren nefesleri başlar. Bu nefes aralarında dede dua eder, oturanlar da ‘halka namazı’ denilen biçimde secde eder. Nefeslerin söylenmeye başlanmasından itibaren başlayan  “yolculuk” şamanınki gibidir ve doruğa ulaşıldığında, dedenin işaretiyle semaha geçilir.
Cem töreni başta toplanan lokmaların dağıtılması ve dedenin bitirme duası ile sona erer.

Yorum Gönder

0 Yorumlar