Subscribe Us

header ads

Fethullahçıların Alevileri Atatürk'ten kopartma operasyonu

Cafer Solgun: "Cemevlerinden Atatürk portresi kalkacak"
Dördüncü Dersim Ayaklanması girişimi tüm hızıyla devam ederken Taraf gazetesinde Neşe Düzel'in Cafer Solgun'la yaptığı provokasyon röportajı olaylara yeni bir boyut kazandırdı. Röportaj sadece Taraf'la sınırlı kalmadı, Dersimci medyanın tümüne bir anda "flaş haber" olarak yayılıverdi. Bu flaş röportajın başlığı bile yapılmak istenenleri anlatmaya yetecek nitelikte: "Cemevlerinden Atatürk portresi kalkacak".
Röportajın başından itibaren Neşe Düzel'in sorduğu çanak sorulara verdiği cevaplarla üç haftadır Dersim ekseninde uygulanan kara propagandayı sürdüren Cafer Solgun, Düzel'in "Birçok yerde Aleviler Atatürk'ün resmini Hz. Ali ile birlikte asıyor. Cemevlerinde 12 imamın yanında Atatürk'ün resmi bulunuyor. Gerçeği öğrendikten sonra da bu resimleri böyle asmayı sürdürecekler mi?" sorusuna şöyle cevap vermiş:

"Hayır, Atatürk'ün portresi kesinlikle kalkacak. 'Cemevi bizim ibadethanemiz. M. Kemal politik bir figür. Bir ibadet mekânında onun ne işi var' sorusunu ben Alevi toplumunun yüzüne, dedelere defalarca söyledim. Hiç kimse niye böyle diyorsun demedi bana. Üçüncü şahıslara 'Atatürk bizi kurtardı, özgürleştirdi, Atatürk olmasaydı halimiz ne olurdu?' gibi yuvarlak laflar söyleniyor ama..."
Bu hükmün hemen öncesinde, Dersimlilerin Atatürk'e yönelik olarak sarf ettiğini söylediği hakaret içerikli sözleri de sıralayan Solgun'un ne yapmaya çalıştığı gerçekte çok açık. Fakat Solgun'un bu röportajı Dersim tartışmalarının neden başlatıldığını ve nasıl yürütüldüğünü anlamamız açısından da çok açıklayıcı. Cafer Solgun, röportajda sadece Dersim ayaklanmacılarını savunmuyor. Sadece Cumhuriyet'e ve Atatürk'e saldırmıyor. Aynı zamanda tüm bunları "Aleviler adına" konuşarak yapıyor. "Aleviler adına" söz söyleme hakkını kendinde buluyor, hatta Atatürk'e bağlılıklarıyla tanınan "Aleviler adına" Atatürk'ün resimlerinin cemevlerinden kaldırılmasına karar veriyor!
Peki, Cafer Solgun kim oluyor da bu hakkı kendisinde buluyor? Tamam, II. Cumhuriyetçi, Kürtçü, Fethullahçı vs. birçok kimliğini alt alta sıralayarak bu kesimler adına konuştuğunu söyleyebilir. Ama acaba nasıl oluyor da hem Türklüğe hem de Atatürk'e bağlılıktan taviz vermemiş, hep Türk ve Atatürkçü olmuş Aleviler adına konuşabiliyor?
Sahi kim bu Cafer Solgun?
Cafer Solgun: "Aleviler adına konuşan" Kürtçü-Fethullahçı yazar
Cafer Solgun kendisini anlatırken Elazığ doğumlu ama "aslen Dersimli" olduğunu vurguluyor. Geçmişinde solcuymuş, hapiste yatmış ama şu anda Fethullahçıların TİMAŞ yayınevinin bir yazarı olmuş. Solgun, devletin Dersim ayaklanmasından sonra Dersimlileri Türklüğe devşirdiğini iddia ediyor ve bunu faşizm uygulaması olarak anlatıyor. Fakat gerçekte asıl devşirilme operasyonundan geçenin kendisi olduğu açık.
Bir zamanlar solcu olmuş bu adam şimdi Fethullahçıların tetikçiliğini yapmaktadır. Fethullah Gülen'in Türkiye'deki sözcüsü Hüseyin Gülerce'nin de son haftalarda yazdığı Alevilik üzerine yazılarına referans olmaktadır.
Cafer Solgun'un bir diğer özelliği de "Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği" adlı bir kuruluşun kurucu başkanı olması. Bu dernek özellikle PKK-BDP'nin adaylarına destek veren ve Türk milletini "tarihle yüzleşmek" adı altında katliamcı, savaş suçlusu ilan etmeye çalışan yine bir tetikçi, Kürtçü yapı. Cafer Solgun'un Fethullaçı TİMAŞ yayınlarından çıkan iki kitabı konumuzla ilgisi açısından önemli. Bunlardan biri "Dersim, Dersim Bir Yüzleşme Hikâyesi", diğeri de "Alevilerin Kemalizmle İmtihanı"… Yani kitaplardan ilki bugün ortalığa saçılmış olan Dersim meselesiyle ilgili yalanların ve kara propagandanın kitaplaşmış halinden, ikincisi ise Alevilere yönelik bahsettiğimiz provokasyondan ibaret. Okuyucularımız, TİMAŞ'ın BDP'li Altan Tan'ın kitaplarını da yıllarca bastığını bilirler. Bugün bu kesimler birbiriyle pasta paylaşım kavgası yapmaktadır ama bir taraftan da yine birbirlerini beslemeye devam etmektedirler. Ortak düşman da her zaman Atatürk ve Türklük olmaktadır.
Kısacası Cafer Solgun, Altan Tan'ın bir başka versiyonudur. "Aleviler adına" konuşma, hatta kararlar verme hakkını kendinde bulan bu adam soldan dönenlerin varacağı son istasyon olan Fethullahçılığın durağında beslenen, PKK adaylarının destekçisi bir Kürtçüdür. Yani Fethullahçıların "Alevi Operasyonu" için tam kullanılacak adamdır anlayacağınız…
Fethullahçı operasyonun aşamaları ve mekanizması
Dersim tartışmalarının başlatılması ve bu aşamaya ulaşması birebir Fethullahçıların örgütlediği bir operasyondan ibarettir. Tartışmanın en başından itibaren Fethullahçıların etkisi çok açık bir şekilde okunabilir.
Dersim meselesini ortaya atan CHP Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün'ün ilk konuştuğu gazete Zaman gazetesiydi. Olayın Zaman gazetesi sayfalarında tetiklenmesinin ardından yaygınlaştırılması ve tüm Türkiye'nin tek gündemi haline getirilmesi de yine Fethullahçıların ve destekçilerinin marifetiyle oldu.
İkinci aşamada bizzat Tayyip'in olayı sahiplenerek "özür dileme" çıkışını yapması meselenin AKP'nin de gündeminde olduğunu ortaya koymuştur. Bu aşamadan itibaren tüm yandaş, II. Cumhuriyetçi ve Amerikancı koro Atatürk'e ve Cumhuriyete saldırmak için beklediği işareti aldığının bilinciyle harekete geçmiştir.
TİMAŞ yazarı Kürtçü Cafer Solgun'un bir anda parlatılması ve Türkiye'nin tanıdığı bir isim haline getirilmesi de Fethullahçı operasyonun üçüncü aşamasını oluşturdu. Elif Çakır, Nuh Gönültaş, Şahin Alpay, Nihal Bengisu Karaca gibi çeşitli gazetelerde ne kadar Fethullah temsilcisi varsa bir anda Cafer Solgun'un kitaplarından övgüyle bahsetmeye bu aşamada başladılar. Tümünün de yazdıklarının ortak noktası; olayın İskilipli Atıf Hoca gibi İstiklal Mahkemeleri tarafından cezalandırılmış Şeriatçı ayaklanmacılara kadar genişletilmesiydi.
Operasyonun son aşamasında ise Taraf gazetesinin röportajı yayınlandı. Artık "Dersim katliamı" yalanı yeterince işlenmiş sıra artık "diğer katliamlara" gelmişti. Bunun da ötesinde Fethullahçı-Amerikancı operasyon artık ana hedefinde de işe koyulmaya karar vermişti. Bundan sonra Alevilerin üzerinde çalışacaklardı. Dersim olayı bir Alevi meselesine dönüştürülecekti.
Operasyonun hedefi:
Kürtçü Dersim ayaklanmasını, "Alevi katliamına" dönüştürmek
Üç haftadır TÜRKSOLU olarak "Dersim"de gerçekte ne olduğunu ayrıntılarıyla yazdık. Türkiye'de kimsenin açıklayamadığı gerçeği açıkladık. "Dersim", Türk devleti tarafından kararlılıkla bastırılmış gerici, Kürtçü, feodal ve emperyalist destekli bir ayaklanmadan başka bir şey değildi. Ortada ne bir katliam vardı, ne de başka bir şey. Tam aksine Türk devletinin çabasıyla bu ayaklanmanın bastırılmasının ardından bu bölgenin aşiret baskısından, feodal sömürüden kurtarılması ve medeniyete açılması çabası söz konusuydu. Tunceli vilayetine ait nüfus bilgilerinin değişiminin arşivlere dayanarak açıklanması da Dersimcilerin yalanlarını kanıtladı.
Tabi ki bizim çabamız bu yalanları ortaya atanları ikna etmeyi amaçlamıyor. Biz sadece ve sadece Türklere hitap ediyoruz. Türk milleti gerçekten de tartışmanın en başından itibaren olaylar hakkındaki net tavrını Dersimci haber sitelerine attığı yorumlar ve TÜRKSOLU'na verdiği destek de dâhil olmak üzere her platformda ortaya koydu. TÜRKSOLU da Türk milletini "katliamcı" olduğuna inandırmaya, Türkleri Ulu Önder Atatürk'ten soğutmaya çalışanlara karşı görevini yaptı. Maskeleri birer birer düşürdük. Düşürmeye de devam edeceğiz. Amerikancı-Fethullahçı operasyonun bu aşamasında Kürtçü-gerici Dersim ayaklanması olayı, bir "Alevi katliamı"na dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Bu işin başında birebir Fethullahçı şebekenin ta kendisi vardır. Cafer Solgun ise satın alınmış bir tetikçiden başka bir şey değildir. Cafer Solgun bakın neler söylüyor:
"1924 Anayasası'ndan itibaren Türkiye'nin, Türk etnik temeline dayalı bir ulus-devlet olarak inşa edilmesine karar verildi. Alevilerin varlığı bilinmesine rağmen, Türkiye'deki bütün Müslüman halkların Türkleştirilmelerine ve Sünnileştirilmelerine karar verildi. 1930'larda bu dayatma daha da ucubeleşti, herkesin Kemalist olması istendi. Türkiye toplumuna dayatılan bu modernite projesinde Dersim'in ve Dersimlinin yeri yoktu. Çünkü Dersim etnik olarak Kürt'tü ve üstüne üstlük de Alevi'ydi. O yüzden Dersim çıbanbaşı olarak isimlendirildi ve ezildi".
Gerçi bu sözler neresinden tutsak elimizde kalacak tarzda ifadelerdir ama yine de inceleyelim. Çünkü ortada yalanlara dayanarak işlese de geniş kapsamlı bir Fethullahçı operasyon var. Birincisi Türk devleti, Türk milleti temelinde kurulmuş bir devlettir. Türklük, Solgun'un çarpıttığı gibi bir etnik grup değil dünyanın en eski ve kalabalık uluslarından biridir. İkincisi Alevilik, bu Türklük çerçevesinin dışında değildir, tamamen içindedir. Tarihin her döneminde de içinde olmuştur. Hatta Alevilik bugün Türklerin geliştirdiği bir inanç olarak vardır. Türklükten ayrı bir etnik kimlik değildir. Kaldı ki Alevilik herkesin bildiği gibi bir etnik kimlik de değildir. Bir inançtır.
Bunun da dışında normal koşullarda Atatürk'ü ve Cumhuriyeti lâiklik dolayısıyla eleştirmesi gereken bu Fethullahçı Kürt burada, Cumhuriyetin bir "Sünnileştirme programı" uyguladığını iddia etmektedir. Dersim olayının kökenini de bu şekilde Sünnileştirme programına bağlamaktadır. Gerçekten de dönemin Dersim'i Cumhuriyet için bir çıbanbaşıdır çünkü o dönemde sıkça kullanılan bir ifadeyle "Kürt feodalizminin kalesidir" ve bu Kürt aşiret reisleri hem bölgenin Türk Alevi halkını ezerek sömürmekte, hem de Kürtleşmeye zorlamaktadır. Bunun da ötesinde Kürt aşiretlerinin ve Seyit Rıza gibilerin en önemli dayanağı da emperyalist güçlerdir.
Cumhuriyetin bu nedenle Dersim Kürt aşiretlerine müdahalesinin anlamı buradaki ezilen Alevi Türkleri hem bu feodal zorbalıktan kurtarmaktır, hem de özbeöz Türk olan Tunceli halkı da dâhil olmak üzere buralardaki Alevileri Kürtleşmekten kurtarmaktır. Kısacası "Alevi katliamı"na dönüştürülmeye çalışılan Dersim Harekâtı tam aksine Alevi Türkleri, Kürt aşiretlerinin baskısından, sömürüsünden ve katliamından kurtarmıştır.
Fethullah'ın sözcüsü Hüseyin Gülerce, Solgun'un yürüttüğü operasyonun yöneticisidir
Fethullahçı operasyonun temel düşmanı Atatürk ve Cumhuriyettir. Fethullah Gülen'in Türkiye'deki sözcüsü olarak tanınan Hüseyin Gülerce son haftalarda Zaman'daki köşesinde üst üste Alevilikle ilgili yazılar yazıyor. Hem de bu yazılarda Cafer Solgun'un kullandığı argümanların aynılarını, ona göndermeler de yaparak kullanıyor. Gülerce'nin ifadeleri şöyle:
"Şunu kabul edelim; Alevi vatandaşlarımız, haklı olarak ciddi bir güven sorunu yaşıyor. Osmanlı dönemi de dâhil, Cumhuriyet döneminde de Aleviler eziyet gördü, korkutuldu, sindirildi. Onlar için gönle girme, şefkat, merhamet, adalet yoluna gidilmedi".Sanki Osmanlı döneminde de Cumhuriyet döneminde de Alevi Türkleri, ezen, dışlayan, haklarında ağza alınmayacak iftiralar atan Fethullahçılar ve onlara benzer Şeriatçı cemaatler değilmiş gibi davranmaktadır Hüseyin Gülerce… Gülerce'nin yapmaya çalıştığı şey çok uyanıkça ve gerçekte yüzsüzcedir yani. Gülerce ve Fethullahçı ekip bir taşla iki kuş vurmanın derdindedir. Giriştikleri Alevi operasyonuyla hem Alevileri, Türklük ve Atatürk'ten koparmayı hem de bunu yaparken, Alevilere yönelik olarak Şeriatçıların yaptıkları tüm kötülükleri Cumhuriyetin üzerine yıkmaya çalışmaktadırlar.
Fethullahçılar, Alevilere ve ilericilere yönelik her katliamı kendi üstlerinden atarak "derin devlet provokasyonları" olarak göstermenin peşindeler. Gülerce bunu da açıklıkla ifade etmektedir:
"Cumhuriyetin felsefesini, İttihat Terakki'den devralınan vesayet zihniyeti oluşturdu. Yönetici elit zümre, halksız cumhuriyeti, demokrasi ile buluşturmama inadını, çok partili hayata geçtikten sonra da terk etmedi. Seçilmişlere rağmen, ülkeyi yönetmenin yolunu, halkı kutuplaştırmada buldular. Sünni-Alevi, Türk-Kürt ve lâik-dindar kutuplaştırmalarının hepsinin temelinde, derin devletin provokasyonları yatar. Sadece iki örnek vereyim. 24 Ocak 1993'te Cumhuriyet Gazetesi yazarı Uğur Mumcu katledildi. Cenazesinde yüz bin kişiye, "kahrolsun şeriat" sloganı attırıldı. 6 ay sonra 2 Temmuz 1993'te, Pir Sultan Abdal etkinliği için Sivas'a gelen 33 kişi ve iki personel, askerî birliğin gözü önünde Madımak Oteli'nde yanarak ve dumandan boğularak ölürken, dışarıda toplanan yaklaşık beş yüz kişiye tekbir getirtiliyordu. Darbeler, 28 Şubatlar, AK Parti iktidar olur olmaz düğmesine basılan darbe hazırlıkları, hepsi devlet içindeki derin yapılanmaları işaret ediyor. Herhalde Ergenekon, Balyoz ve benzeri davalar sonuçlandığında, yakın tarihin bütün ezberleri bozulacaktır..."
Yani bu olayların hiçbirini Şeriatçılar yapmamıştır, örgütlememiştir! Utanmasalar herhalde Sivas'ta Madımak Oteli'nin önünde birikenlerin de Şeriatçı kamuflajındaki askerler ya da Atatürkçüler olduğunu ilan edeceklerdir. Bu adi propagandanın da ötesinde Gülerce de Solgun gibi Cumhuriyeti Sünni politikası gütmekle suçlamaktadır:
"Cumhuriyet, Aleviler için tam bir hayal kırıklığıdır. Aleviler, Cumhuriyet'in ilk yıllarından beri kendilerine ne yapıldığını, işin özünün ne olduğunu aslında başından beri biliyorlar. Dersimli araştırmacı-yazar Cafer Solgun'un, 'Alevilerin Kemalizm'le İmtihanı' kitabında konu, bütün açıklığı ile ortaya konuyor. Aleviler, Cumhuriyet elitleri tarafından yok sayılmıştır. Tek ulus üzerine inşası planlanan Cumhuriyet rejiminde, Türk'ten başkasının varlığı tanınmayacaktır. Alevi, Kürt şu bu yok, sadece Türkler ve Sünniler vardır. Sünniler de; devlete bağlı Diyanet Teşkilatı ile kontrolde tutulacaktır. Korku, rejimin en büyük silahıdır".
Fethullahçı şebeke Alevilere demek istemektedir ki Atatürkçüler ve Cumhuriyet, bu provokasyonları yaparak sizleri kendi yanına çekmiştir. Biz size gerçekleri açıklıyoruz, bizim yanımıza geçin!
Anlaşılan ya Fethullahçılar kendilerini çok akıllı sanıyor ya da Alevileri çocuk kadar saf….
Geçmişten günümüze Türk ve Atatürkçü olan Alevilere bu oyun sökmez
Bir kere Cumhuriyet ve Atatürk, "Sünnilik politikası" gütmüş olsaydı, Fethullahçılar başta olmak üzere tüm Şeriatçılar Atatürk'ü desteklemez miydi? Oysaki Atatürk ve Cumhuriyet bu Şeriatçıların, Alevi düşmanlığını engelleyecek adımları da atmıştır. Lâiklik ve Türklük politikası izlemiştir. Bu nedenle de ortaya çıktığı andan itibaren Türk'ten başka bir şey olmayan Aleviler de hep Türk ve Atatürkçü olmaya devam etmiştir.
Gerçekten de Alevilerin cemevlerine astığı üç portre vardır. Bunlardan biri Hz. Ali, diğeri sadece Alevi Türklerin değil Sünni Türklerin de gözündeki en saygın din büyüklerinden ve Hoca Ahmet Yesevi'nin öğrencisi Hacı Bektaş Veli, diğeri de Mustafa Kemal Atatürk'tür. Şimdi Ahmet Altan çıkıp; "Bir ibadethanede insanlar kendilerini öldüren liderin resmi önünde ibadet etmek zorunda kalıyorlar korkudan" diyebilmektedir. Bu sadece Atatürk'e atılmış soysuzca bir iftira değil aynı zamanda on yıllardır o resmi orada bilinçle ve sevgiyle koruyan Alevilere de bir hakarettir.
Cafer Solgun'sa Atatürk'ten "politik bir figür" diye bahsedebilmektedir. Mesele politik figür olmaksa birileri de çıkıp Hz. Ali'nin de, yine cemevlerine asılan Türk bayrağının da "politik figür" olduğunu söyleyebilecektir. Oysa Atatürk bu ülkenin kurucusu ve Türk ulusunun Atası olduğu için Aleviler tarafından sahiplenilmiştir ve en kutsal kişilerden biri olarak tanınmıştır. Zaten Fethullahçı operasyonunun asıl meselesi de Alevileri; kendilerini tanımladıkları bu dört figürden de soyutlayarak Kürtlük ve Şeriatçılık içerisinden eritmekten ibarettir.
Planın amacı Türk Bayrağını ve Atatürk'ü cemevinden kaldırarak Alevileri Türklük ve Atatürkçülükten kopartmanın yanında Hz. Ali'yi ve Hacı Bektaş Veli'yi de asıldığı yerden indirerek ortada Alevi diye bir şey bırakmamaktan ibarettir.
Yani ortada bir asimilasyon planı varsa o da Cumhuriyete değil Fethullahçı Şeriatçılara ve onların doğal müttefiki olan Kürt aşiretçiliğine aittir.
Gelgelelim, bu oyunların, Kürtçü-Fethullahçı tertiplerin Aleviler üzerinde etkili olma ihtimali yoktur. Bu oyun hep Türk ve Atatürkçü olmuş, gelecekte de öyle kalacak Alevilere sökmez. mperyalizm, Şeriatçılar, Fethullahçılar ve Kürtçüler öncelikle Alevileri ayrı bir odak olarak ortaya çıkarmanın peşindeler. Böylece Türklüğü bir de inanç açısından bölmeyi hedeflemekteler. Ardından Alevi de Türk de bunlar tarafından tarih sahnesinden silinecektir.
Şeyh Sait ve Seyit Rıza gibi Kürt egemenleri nasıl aynı dönemde aynı emperyalistlerin desteğiyle Türklüğe ve Atatürk'e karşı ayaklandılarsa bugün de plan aynıdır. Said-i Kürdi'nin o dönem neler yaptığını da herkes bilmektedir. Bugün Said-i Kürdi'nin şaşmaz takipçileri olan Fethullahçılar, onun tarihsel kara misyonunu aynen sürdürüyorlar.
Türk düşmanı ittifak geçmişte nasıl bir aradaysa bugün de aynı öğeleriyle bir aradadır. Türklerse Alevisiyle, Sünnisiyle bu cephenin tam karşısında Atatürk'ün ve Türklüğün safında konumlanacaktır. Gerçekte Türk düşmanları en büyük komployu kurarken kendileri açısından en tehlikeli refleksi uyandırdıklarının farkında değiller. Bu refleks Türk'ün milli refleksidir.
Tarih boyunca devletler, inançlar, dönemler gelip geçmiştir. Ama en az on bin yıldır Türkler vardır ve buradadır. Fethullahçı operasyon ancak bu uyuyan Türklük refleksini uyandırmaya yarayabilir. Alevi Türkler de doğal olarak bu reflekse göre tavır alacaktır. Hoca Ahmet Yesevi'nin, Hacı Bektaş Veli'nin ve Şah İsmail'in torunlarının toplanacağı cephe aynıdır. Çünkü Türklük bunların hepsini kapsamaktadır.
Uyuyan refleksi uyandıranlaraysa ancak gerisini kendileri açısından düşünmek kalacaktır.
Kaya Ataberk